KUDUS

KUDUS

29 Ağustos 2014 Cuma

Kudüs'e Adanan Bir Ömür; Şeyh Raid Salah



Tercihlerinden tanırız biz seni.
"Mescid-i Aksa'yı savunmayı terketmekle israil hapishaneleri arasında muhayyer bırakırsanız beni israil hapishanelerini seçerim" deyişinden...

Masada Tepesi’nden Zeytin Dağı’na: İsrail şiddetinin zihin kökleri

Muttalip Tütüncü - Yazar
Gazze’den gelen hiç ummadığı karşılıkla epey sarsılmış görünen ve saldırının dozunu sürekli artırmak zorunda kalan İsrail’in, bir ulus-devlet olarak köklerine Türkiye’de derinlemesine pek inilemedi. Köklerine inme iddiasıyla yapılan çalışmalar da Yahudiliğin köklerine iniş çabası olmaktan öteye gidemedi. Bir siyasal örgütlenme biçimi olarak ulus-devletlerin incelenmesinde öne çıkan hemen her özellik, sıra İsrail’i incelemeye geldiğinde hep Yahudi kimliğinin gölgesinde kaldı. Oysa İsrail de diğer devletler gibi bir ulus devletti ve Yahudilik, dışarıdan bakıldığında sanıldığı gibi İsrail toplumunu kusursuz bir biçimde bir arada tutmaya yeten bir çimento olmadı hiçbir zaman. Yeknesak gibi görünen ama Doğu ve Batı Avrupa, Rusya, Kuzey ve Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu gibi, kelimenin tam anlamıyla birbirinden farklı olan coğrafyalardan bu küçük toprak parçasına göç ettirilen ve bu coğrafyaların tüm farklılıklarını desen desen üzerlerinde taşıyan, minimum düzeyde ortak özelliğe sahip bir “Yahudi topluluğu”ndan, aynı dili konuşan, aynı kültür ve değerlere, ortak hedeflere, ortak bir tarihe, ortak bir gelecek tasavvuruna ve en önemlisi ortak bir düşman algısına sahip bir “millet oluşturmak” için, uluslaş/tır/ma sürecinden herhangi bir ulus-devlet kadar İsrail de geçti. Her ulus-devlet gibi İsrail de sahip olduğu toplumsal parçalılığı homojenliğe tebdil edebilmek için pek çok uluslaştırma aracı kullandı ki bunlardan biri de “kurucu mitler”dir. İsrail’in kullandığı kurucu mit(lerin en önde geleni) ise Masada Efsanesi’dir.
Masada efsanesi
Başbakanın Davos çıkışında referans gösterdiği Yahudi müzisyen ve yazar Gilad Atzmon bir makalesinde, Masada Efsanesi anlaşılmadan İsrail terörizmi anlaşılamaz, diyordu. Peki neydi Masada Efsanesi? Türkiye’de pek bilinmese de İsrail toplumu için önemli ve daima canlı tutulan bir mit Masada. İlkokul kitaplarından üniversite sıralarına varıncaya kadar özenle işlenen efsane şiir, tiyatro ve müzikallerin de en gözde temalarından biridir ve askerler yemin töreni için bugün halen millî bir varlık olarak korunan Masada tepesine çıkarılırlar.
İsrail resmî tarihine göre, -ki o da bu konuda tek bilgi kaynağı olan antik dönem tarihçisi Josephus Flavius’tan aktarır- hikaye kısaca şöyledir: Roma’nın Yahudiler üzerindeki egemenliğinin simgesi olan Büyük Herod, Kudüs ve çevresini ele geçirdikten sonra Sicarii isimli aşırı bir grup Yahudi, Roma’ya karşı ayaklanırlar ve Masada tepesini ele geçirirler. Doğal bir kale şeklinde olan tepe, bir yandan Roma zulmünden kaçan Yahudilere sığınak olurken diğer yandan da isyancı Yahudilerin Roma birliklerine karşı tertip ettikleri saldırılar için bir üs vazifesi görür. Sonunda tepe, büyük bir Roma birliği tarafından kuşatılır ve saldırı anına dek gün be gün kuşatmaya katılan asker sayısı artırılır. Kuşatma uzatılarak Yahudilerin kalede biriktirdikleri erzakın bitmesi beklenmektedir. Masada tepesindeki 967 Yahudiye karşı 10.000 ilâ 15.000 gibi ezici bir sayıda Roma askeri kuşatmadaki yerini almıştır. Bugün okul sıralarında İsrailli çocukların zihnine nakış nakış işlenen bu hikâyenin efsaneleşmesi tam da bu noktadan sonra başlar. Masada tepesindeki 967 kişi yenilginin kaçınılmaz olduğunu anladıklarında liderleri onları toplar ve bir konuşma yapar: Roma askerlerinin eline düşüp rezil ve zelil köleler olmaktansa burada onurlarıyla ölmeleri (kendilerini öldürmeleri) daha iyidir. Böylece hem kendilerinden sonra gelecek nesillere onurlu bir geçmiş bırakabilecekler hem de Roma ordusuna karşı “bir avuç cesur Yahudinin onurlu mücadelesini” tüm insanlığa duyurmuş olacaklardır. Ve böylece aynı durum “bir daha asla” vuku bulmayacaktır.
Ne var ki Yahudi inancında intihar yasaktır; ama formül, grubun lideri Eleazar ben Ya’ir tarafından bulunmuştur: “...Bırakın karılarımız kötü yola düşmeden, bizden önce ölsünler; bırakın çocuklarımız ölsün, köleliğin acısını tatmadan... Onları öldürdükten sonra da karşılıklı olarak birbirimizi öldürelim.”
Buna göre içlerinden küçük bir grup -bir rivayete göre 8, bir diğerine göre ise 11 kişi- oradaki herkesi öldürecek, daha sonra da karşılıklı olarak birbirlerini öldüreceklerdir. Ben Ya’ir tüm eşyaların yok edilmesini ancak yiyeceklere dokunulmamasını emreder:”Yiyecekler bizim ihtiyaçlar yüzünden ölmediğimizin kanıtı olacaktır. Böylece bizim asıl kararımız, yani ölmeyi köleliğe tercih ettiğimiz anlaşılacaktır.” Ve neticede Roma askerleri Masada’ya girdiklerinde 967 cesetle karşılaşırlar. Masada’nın düşüşü Büyük İsrail’in kuruluşuna kadar sürecek olan bir sürgün, esaret ve zillet döneminin başlangıcını temsil etmektedir. Böylece Büyük İsrail kurulduğunda sürgün sona erecek ve “Masada bir daha asla düşmeyecek!”tir.
İsrail’in psikolojisi
Siyonizm’in, efsaneyi toparlayıcı bir güç olarak kullanmayı seçişi ile birlikte, Masada Efsanesi 1920’li yıllarda Yahudi toplumu içinde öne çıkmaya başlar. Bu tarihten itibaren seküler Siyonizmin bu efsanenin zihinlere yerleşmesine büyük destek verdiği görülür. Hikâyeyi biraz derinlemesine ele aldığımızda analojiler yoluyla efsanenin seçiliş nedenlerine ulaşmak ve bugünkü İsrail militarizminin derinliklerine inebilmek mümkün; zira efsanede geçen Masada Tepesi ile bugünkü modern İsrail arasında bir takım benzerlikler bulunmakta ya da yöntem olarak bu tarz benzerlikler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu benzerlikleri anlamaya giden bir kapı aralandığında Masada’nın “milli efsane” olarak seçilişinin nedenleri ve bugün için ortalama bir İsrail’in psikolojisi de ortaya çıkmış oluyor.
Efsanede küçük ve yüksek bir tepe olan Masada’nın, Roma askerleri tarafından kuşatılmasıyla birlikte dışarı ile olan bağlantısı kopar. Yani tepe, düşman denizinin ortasında bir tür ada oluverir. Ada metaforu, zihin dünyasında bir yönüyle kurtuluşu diğer yönüyle de yalnızlığı simgeler. Hikâyede geçtiği gibi tepeye çıkanlar, düşman zulmünden selamete ermişlerdir. Keza onlara yardım edecek kendilerinden başka kimseleri de yoktur, bu adada tek başlarınadırlar. Bu tabloyu bugüne uyarladığınızda, etrafı düşmanlar ile çevrili ve hiçbir komşusu ile dost olmayan, düşman denizinin ortasında bir İsrail tablosu ile Masada’nın ne kadar benzeştiği görülür. (Rejimler için olmasa da tüm bölge halkları için İsrail hâlâ ve hep düşmandır.) Öte yandan “Vadedilmiş Topraklar” ve “Büyük İsrail” hedefinden hareketle, Siyonizmin Kudüs çevresinde kurmaya çalıştığı devlet, dünya üzerindeki Yahudilere yeniden kurtuluş vadeden bir “ada” mertebesine ulaşır. Tarih itibariyle, İsrail ulus-devletinin toplumsal tabanı -yani ulusu- olmaya namzet topluluklara verilen mesaj bu yolla oldukça etkili kılınmıştır.
Dikkati çeken diğer nokta, taraflar arasındaki amansız nicelik farkı. “Binlerce (10.000 ilâ 15.000) Romalı askere karşı sadece 967 kişi” vurgusu bugünkü modern İsrailli kimliğinin temel özelliklerinden birini teşkil eder. Bugün etrafı düşmanları tarafından “bir kere daha kuşatılmış” olan İsrail’in nüfusu, son verilere göre yaklaşık 7,8 milyondur; kuşatan “düşman kuvvetlerinin” (Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan ve İran ) toplam nüfusları ise yaklaşık 260 milyon. Burada biraz ileri giderek kaba bir matematik hesap yaparsak, Masada’da direnmek zorunda olan topluluğun düşmana oranı ortalama yaklaşık yüzde 8 iken bugün İsrail nüfusunun, etrafını saran “düşmanlarına” oranı ise sadece yüzde 3. Bu açıdan “Masada’dakinden beter” bu durum karşısında İsrail toplumunda düşman merkezli bir algı ve yaşam biçimi oluşturmak çok zor görünmüyor. Bu da aslında İsrail toplumunun kimliğine şekil veren o meşhur milli söylemi, “yığınlara karşı bir avuç” söylemini besliyor. Ötekini daima bir düşman ve kendi bekasına yönelik bir tehdit olarak gören bu tür bir algıyla inşa edilen militarist bilincin mobilize ettiği kitlelerin, giderek daha ırkçı ve orantısız tepkiler vermekte oldukları, kolayca başvurdukları şiddeti son derece meşru kabul ettikleri görülüyor.
Masada’daki toplu intihar eylemi ise bugün ile benzerlik göstermeyen tek noktayı teşkil ediyor. Burada intihar, doğrudan bir benzetme değil, ulusal bilinci oluşturmak için süreci tersinden okuma aracı olarak kullanılıyor. Masada’daki grup, gelecek nesillere ve tüm dünyaya “Masada bir daha düşmeyecek!” mesajı vermek için intihar ediyorlardı. Modern ulusal bilinçte bu intihar önemli bir ortak/laştırıcı tarihî simgeyi oluşturuyor;  acı simgesini. Geçen yüzyılın ortasına kadar Avrupa’da Yahudilerin uğradıkları katliamlar modern dönemin ortak/laştırıcı acı simgesini teşkil ediyordu. İsrail toplumu bu acılar üzerinden ortaklaştırılarak, kökenleri ve sahip oldukları farklılıklar ne olursa olsun, ortak bir geçmiş ve gelecek tasavvuruna sahip bireyler haline getirilerek bir ulus olmaları amaçlanıyor. İşte bu noktada aşina olunan bir başka söylem çıkıyor karşımıza: “Bir daha asla!” Masada’daki katliamın benzerlerinin, örneğin Avrupa’da yaşananların, bir daha asla yaşanmaması için artık”her şey mubah” hale geliyor ve bu çarpan etkisiyle iki kat militarize olmuş bir toplum ortaya çıkıyor. Bir diğer farklılık, bu militarize toplumun Masada ve Avrupa tecrübesine karşı geliştirdiği modern formülde ortaya çıkıyor ki bu da militarist bakışın ve şiddet eğiliminin İsrail toplumunda ulaştığı bilinçaltı derinlik düzeyini gösteriyor: “If Israel goes down, we all go down” yani”İsrail düşerse, dünya da bizimle beraber düşer!”Yahudi toplumunun herhangi bir şekilde yeni bir kötü sonla yüzleşmesi gerekirse bu defa yalnız gitmeyeceği tehdidi, dünyaya verdiği “hep beraber gideriz!” mesajı Masada miti yoluyla İsrail halkında oluşturulan militarist bilincin şu aşamada hedefine ulaştığını gösteriyor.
Bugün İsrail’in saldırganlığını topyekun bir efsaneye bağlamak elbette makul ve mümkün değil; ancak görüldüğü üzere mevcut bazı özelliklerin tesadüften öte bir benzerlik arzetmesi, durumu incelemeye değer kılıyor. Masada, İsrail terörizminin kökeni ve psikolojisini anlamakta epey zihin açıcı bir efsane. Bu psikoloji anlaşıldığında ise İsrail’in tüm kural tanımazlığının geri planı biraz daha anlaşılır olacak.

SORU İŞARETLERİNDEN BİRİ

Zulumdur dinlenen başlarsa eğilmiş
Gömleğin üstüne kadar çıkmış kalpteki kara leke

Dikilsen dağların ötesini tutar elin
Bir iki tank çer çöp gözüne olmuş perde

Petrol ya da banker sellerinde boğuluyorsun
Külçe külçe dolar  ya da sefalet secden olacak yerde

O eski kadim iklim kimbilir nerde sürer
Perişan birkaç  evde kimbilir veliler dilinde

Oturup konuşalım şunu .Bulsun kelimem kelimeni
Eğer uyku daha aziz esirlik daha ehven değilse

Bir deli akıl çırpınıyor aramızda
Rızık korkusu can korkusu baş mesele

Çıplan dünyadan çıplan ve gövdenden
O büyülü çiçekleri yol arın bir kere

Başını eğmiş zalimleri dinlersin
Dersin'lokmam ellerinde'

Filistin bir sınav kağıdı
Her mü'min kulun önünde

De gerçeği yaz :Hakikat şehitliğe koşmaktır
De isyan çağır yolun açılır cennet köşelerine

Cahit Zarifoğlu

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Mescid-i Aksa

Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu
Varıp eşiğine alnını koydum
Sanki bir yer altı nehr çağlıyordu


Gözlerim yollarda bekler dururum
Nerde kardeşlerim diyordu bir ses
İlk Kıblesi benim ulu Nebi’nin
Unuttu mu bunu acaba herkes


Burak dolanırdı yörelerimde
Mi’raca yol veren hız üssü idim
Bellidir kutsallığım şehir ismimden
Her yana nur saçan bir kürsü idim


Hani o günler ki binlerce mü’min
Tek yürek halinde bana koşardı
Hemşehrim nebi’ler yüzü hürmetine
Cevaba erişen dualar vardı


Şimdi kimsecikler varmaz yanıma
Mü’minde yoksunum tek ve tenhayım
Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı
Çöllerde kayıp bir yetim vâhayım


Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Götür müslümana selam diyordu
Dayanamıyorum bu ayrılığa
Kucaklasın beni İslâm diyordu

Mehmet Akif İnan 

22 Ağustos 2014 Cuma

Kudüs'e Doğru

 Bir yol halidir nihayetinde sevda.

 Kudüs’ün yolu düşünce bir kalbe

 İnsan, eskisi değildir ki artık.

 Devam edebilsin yapageldiklerine.

 Yolcudur bundan böyle.

 bütün yollar,

 Kudüs’e doğru...

 “Kudüs’e Doğru”, bir yönelişin adı. Yolu Kudüs’e düştükten sonra geri

 dönemeyenlerin bildikleri tek şarkıyı beraber söyleme gayreti. Irak olanı yakın

 etme arzusu. Bize gösterilenin ötesinde başka bir Kudüs var, diyebilme cesareti.

 “Ey Kudüs ! Sen ayağımızda pranga değil. Başımızda taçsın.

  Sen imtihanımız değil. Talihimizsin.

  Yüreğimize yük değil, sevdamızsın.

  Sen Ey Kudüs ! sen canımızdan aziz” hitabıdır, seranatıdır.

  “Kudüs’e Doğru”, bir kareye bakmak bütün resmi görmeye engel değil diyen;

  gerçeği inkar etmeden, yaşanan zulmü görmezden gelmeden, insanı merkeze

  alan, hakikati gözeten, bütüne işaret eden bir “dil” kullanma ihtiyacı.

  Ya Yalnızca “kan ve gözyaşının öznesi” ya “zulmün nesnesi” Kudüs’e, karşı

  çıkma iradesi.

  Ve söylenecek sözlerden öte Hareme hürmet teklifidir.

ANNELER VE KUDÜSLER

Tûr Dağını yaşa
Ki bilesin nerde Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum

Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur

Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar

Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır

Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin

(Ocak 1972)
Nuri Pakdil




21 Ağustos 2014 Perşembe


Mescid-i Aksa, 144 dönüm arazinin tamamına verilen isimdir. Harem-i Şerif'in bütünüdür. Bünyesinde Kıble Mescidi, Kubbetus-Sahra Mescidi, Kadîm Aksa Mescidi, Burak Mescidi, Mervan Mescidi, Medreseler, Kubbeler, Kemerler, Şadırvan ve Çeşmelerle birlikte zeytin ve selvi ağaçları bulunuyor.Mescid-i Aksa, 144 dönüm arazinin tamamına verilen isimdir. Harem-i Şerif'in bütünüdür. Bünyesinde Kıble Mescidi, Kubbetus-Sahra Mescidi, Kadîm Aksa Mescidi, Burak Mescidi, Mervan Mescidi, Medreseler, Kubbeler, Kemerler, Şadırvan ve Çeşmelerle birlikte zeytin ve selvi ağaçları bulunuyor.

19 Ağustos 2014 Salı


Kudüs daima böyledir; batıl ihtiyarlayarak sona yaklaşır, Hak büyüyerek geleceğe ulaşır.