KUDUS

KUDUS

11 Şubat 2015 Çarşamba

NEBİ MUSA ŞENLİKLERİ




NEBİ  MUSA  ŞENLİKLERİ
1099 yılında haçlı işgaline uğrayan Kudüs, 1187 de Salahaddin Eyyubî tarafından özgürleştirildi. Salahaddin Eyyubî, Kudüs'ü imâr eden projelere hayat verdi. Vakıflar kurdu, Peygamber ve sahabe kabirlerini gün yüzüne çıkardı. Makamlar ihdas etti. Hz. Musa'nın kabri de Salahaddin Eyyubî tarafından bulundu ve üzerine Nebi Musa Külliyesi inşa edildi. Salahaddin stratejik akıl sahibi bir yöneticiydi. Kudüs'ün bugününü değil yarınlarını da kurtaracak adımlar attı. Nebi Musa Şenlikleri bunlardan biriydi. Nisan ayı hem Hristiyan dünyası için çok önemli günler olan, Paskalya bayramını hem de yahudiler için önemli günler olan Fısıh bayramını barındırıyor ve bu iki bayram çakışıyor, Kudüs'te hristiyan ve yahudi varlığı artıyordu. Haçlı seferlerinin devam ettiği günlerde "hıristiyan varlığı" Kudüs'ün müslüman kimliğini tehdid ediyordu. Salahaddin Eyyubi tam da Paskalya ile Fısıh tarihlerine denk gelecek şekilde "Nebi Musa Şenlikleri" ni ihdas etti. Böylece Kudüs'teki müslüman nüfus çevreden geleceklerle desteklenmiş ve bu şenlik adeta  Kudüs'ün islamî kimliğini görünür kılmıştır. Şenlik görüntüsü altında  bir "güç gösterisi" ne dönüşerek haçlı tehdidine göz dağı verilmek istenmiştir. Salahaddin Eyyubî'den Kudüs'ün işgal edildiği 1967'e bu şenlikler devam etmiştir.
Dün bu şenliği doğuran sebep bugün fazlasıyla mevcuttur. Kudüs'ün müslüman kimliğini görünür kılmak için bu şenlik bahane edilmeli ve Türkiye'den bu şenliklere en üst seviyede katılım sağlanmalıdır. Kudüs'e sahip çıkmanın bir yolu olarak Nebi Musa Şenlikleri duyurulmalı ve destek olunmalıdır.

KALANDİYA KONTROL NOKTASINDA YAŞANAN GÜNLÜK HİKAYELERDEN BİRİ !!!

Bir buçuk aylık bebekleri  kucaklarında genç bir anne-baba Ramallah'ın Kudüs'e geçiş kapısı olan Kalandiya kontrol noktasında bekliyor. 1 günlük izin belgeleri ellerinde. Hastane izni. Bebekleri hasta demek ki ! Sıra uzun. Dönen demir kapı bir kaç kişi tek tek geçtikten sonra dönmez oluyor, içerden kontrollü. Kucağında bebeği ile genç anne geçiyor. Genç baba geçecekken demir kapı kilitleniyor ve baba dışarıda kalıyor. Demir parmaklıkların arasından içeri görünüyor, sesler duyuluyor. Genç anne kucağında bebeği, kimliğini ve izin belgesini camın ardında oturan işgal askerine gösteriyor. İşgal askeri "ingilizce" bir şeyler soruyor. Genç anne ingilizce bilmediğini söylüyor arapça. İşgal askeri üsteliyor. İngilizce sormaya devam ediyor. Anne, arapça ve ibranice konuşabileceğini ingilizce bilmediğini tekrar ediyor. İzin belgesini işaret ederek bebeğini gösteriyor. Hastaneye gidiyoruz diyor. İşgal askeri umursamaz şekilde ne izin belgesi ile ne bebeğin hastalığı ile ilgileniyor. "İngilizce konuşmuyorsan geçiş izni de yok" diyor. Anne perişan. Baba kapılar ardında hapis. Sıradaki bunca insan sadece şahid. Son bir gayretle Anne, izin belgesini zor aldıklarını söylüyor. İşgal askeri rahat "yarın yine alırsın" diyor. Anne, bir ömrün tecrübesinde ısrar etmenin anlamsızlığını biliyor. Bebeği ile geri dönüyor. Yeniden izne müracat edecek yeniden bu sırayı bekleyecek yeniden işgal askerinin keyfine terk edilecek. Bebeğinin yüzüne bakıyor... Senin için yaşamaya değer !

5 Ocak 2015 Pazartesi

BİZ DE SAHRA-İ MÜŞERREFE DİYELİM

İnsan kelimelerle konuşur, kavramlarla düşünür. Düşüncemizin yapı taşıdır kavramlar. Yanlış adlandırılmış veya mefhumunu tam karşılamayan kavramlarla çıkılacak düşünce yolculuğu bizi doğru netiyece ulaştırmaz. Kubbetu's-Sahra'nın içinde bulunan Miraç şahidi mübarek kaya, "muallak kayası veya sahra-i muallak" olarak kavramlaştırılmış bizde. Muallak, ortada kalmış, asılı duran anlamında. Buradan hareketle "havada duran kaya" tasavvuru meşhur olmuş. Oysa ne askıda ne havada ! Hakikati ile örtüşmeyen bir adlandırma ! Kavram böyle olunca zihin, bu şekilde kurguluyor. Oysa bizim dışımızdaki müslüman kardeşlerimiz aynı kayaya "sahra-i müşerrefe" diyorlar; şerefli, değerli kaya; değerini Efendimizden alan anlamında. Ne hoş, ne isabetli bir adlandırma. Zihinde Efendimiz'in miracını canlandırıyor. Bizim de bu kavramı kullanmamız zihinlerdeki yanlış imajı bertaraf etme yönünde fayda sağlayacaktır. Zira İslam dünyasında bu kayanın havada durduğuna inanan tek millet biziz. Bu da kullandığımız kavramların önemini gösteriyor bir kez daha. Sahra-i Müşerrefe ! Değerini Efendimizden alan, miraç hatırası kaya.